5 Ekim 2012 Cuma

Üşenme ritüeli

Aslına bakarsanız yazacak o kadar fazla şeyim var ki sırf üşendiğimden cümlelerimi kısaltma amaçlı basitleştirip bi' hiç yaratıyorum ya da işimi indirgeyerek kısa zamanda büyük işler başarabileceğimi zannediyorum, tıpkı burda olduğu gibi.

Yok lan ŞUNU görünce bi titreme geliyo da ondan her şeyi bırakıyorum.

Hadi öpüldünüz


24 Eylül 2012 Pazartesi

Ben de 2 Bacaklıyım, Uzun Kısa Ne Farkeder



Apartmanların küme küme toplandığı, sıcağın nerdeyse erittiği asfalt üzerinde ilerlemeyen arabaların konumlandığı o sokaktayım. Etrafı izliyorum bir yandan da soğuk suyumu enseme tutuyorum. Gözüme o çarpıyor. Bir eli cebinde diğeri ile de sürekli izah hareketi yaparak karşısındakine hararetli bir şekilde bir şeyler anlatıyor ya da onu iknâ etmeye çalışıyor bunu yaparken burnuna doğru bir de arı hücum ediyor, sağlı sollu arıyla mücadele sonunda yenik düşüyor ağzını şişirerek kocamanhöffff”leyip karşısındakini dev bacaklarıyla eziyor yoluna “tak tak tak” topuk sesleri eşliğinde devam ederek kaldırımı baştan başa çatlatıyor. Onu karşıdaki otobüs durağında izliyordum dev bacak şehri ele geçirirken, aniden yanımda akordeon çalan küçük beliriyor ve o çok tanıdık melodiyi çalmaya başlıyor. Ses git gide yükseliyor bir hortumun içerisine beni alıyor. Savruluyorum.


 Uyandım.

Boyum kadar bacakları olan hatunların kahvaltı sonrası spor yaptığı bu saatlerde hayvani hallerde yattığım yatağımda ağzımı yastığıma akıta akıta alarmımı ertelemeye çalıştım, sürekli yanlış yerlere bastığımdan olacak ki sesi git gide artıyordu pes edip kalktım. Üstüme kıyafetlerimi geçirdim ve yola çıktım. Yürürken yanımdan yıllık vergisi, KPSS ile atanan bir mühendisin 36 aylık toplam maaşına denk ve son derece bakılası bir araba durdu. Önce korktum çantamdaki biber gazına uzandım, sonra camı indirdi içerden gelen latin müzikleri eşliğinde biber gazını bırakmam gerektiğini anladım. Sürücü genç ile göz göze geldim,
Oyş aragazın olayım” diyordum ki

afedersiniz Amerikan büyükelçiliği nerede acaba?” diye sordu. Bildiğim bir yerdi, ama insan önce bir :

-“nasılsınız?, ne kadar hoşsunuz kesin size aşık oluyorum!, bacaklarınız kesinlikle çarpık değil, hem olsa bile ben çarpık bacak da severim ayrıca dev bacaklar çok itici! martılara simit kuğulara ekmek atalım mı?


 ya da

-“buyrun gideceğiniz yere kadar götüreyim hem sonrasında da özgürlük anıtından 10 sene sonra olacak olan düğünümüzde havai fişek attırırken helikopterden çikolata yağdırırım senin için
der dimi. Demez mi…  Tamam en azından nasılsınız der… Fazla oldu sanki, evet evet nasılsın demeli hem daha kısa.. Neyse duymak istediklerimi duyamayınca ben de yanlış bir adrese yönlendirdim beyaz arabalı prensi.

Teşekkür etti ve gitti..

İlerledim, ilerlerken üzerime çöken ısınma hali kemiklerimin yeterince D vitamini aldığının işaretiydi hemen karşıdaki kafeteryaya girdim ve karşılaştığım manzara Tarkan filmlerinden farksızdı hatta yanında sütunumsu dev bacaklı kadın ve şarap olan, vahşice et yiyen adamlarla doluydu bunun üzerine tereddüt dolu bakışlarım garsonu endişelendirmiş olmalı ki “sizi şuraya alalım hanımefendi” diyerek beni en nezih masasına oturttu elime bir de gazete tutuşturup siparişimi aldı.



Gazeteyi okumaya ve aynı anda entelektüel kişiliğimle serçe parmağımı havaya kaldırarak kahve fincanımı yudumlamaya başladım. Okuduğum haber karşısında uzun bir süre hareketsiz kaldım.
“Kürtaj yasasını çıkartacağız”
Detaylarını okudum.

Evet, konu yine kadın ve ona hükmetmeye onu anlamadan yönetmeye çalışan kimseler. Kadın ve erkek eşittir ama bu aynı olduklarını anlatmaz, kabul. Fiziksel üstünlükler, kendilerine has özellikler onları birbirinden ayırır. ‘bir erkeğin kadına bir şeyleri dayatması onun acizliğini gösterir’ çok klasik bir laf olacak belki ama bu böyle şefim.
·         Önce kadınların giyim-kuşamıyla sonra da bacak aralarıyla ilgili kararlar verip duruluyor, ahlak polisleri fazladan mesai yapıyor.
·         Tecavüz ile dünyaya gelen bebeklere bakılacağı söyleniyor.
Aman Allah’ım neler duyuyoruz böyle!
Şimdi senin kızına gelecek itin biri tecavüz edecek, kızın hamile kalacak sen de bunu sineye çekeceksin, “hanım torun geliyor hoh hoh hoh” diyerek adile naşit gülüşü tadında ortalıkta dolaşacaksın.
Bırak allasen.
Arkadaş keşke erkekler de doğurabilseydi.
Kadın zaten kürtaj kararı alarak bir sürü buhran geçiriyor; erkeği düşünüyor, ailesini düşünüyor, çocuğun geleceğini hazırlayıp hazırlayamayacağını düşünüyor, kendisini düşünüyor. En son kendisini düşünüyor. Böylesine özel bir halin yasalaştırılması ne kadar doğru bunu ancak bayanlara; “onlar hepimizin kızları” gözü ile bakılırsa sanırım daha iyi anlaşılabilir…
Ya da anlaşılamaz.
 
Kahvemdeki son yudumumu alıp gazeteyi katladım. Kapıya doğru bakarken yanlış yere yönlendirdiğim prens, yanında dev bacaklı bir sarışın ile ay savaşçısı ve ona kırmızı güller bırakan gizemli genç gibi, sarışının takata tukata topuk sesleri eşliğinde içeri girdiklerini gördüm.
                                                                                                      Gülüştüler, yiyiştiler, yediler, içtiler.
Sarışınla prens enerjilerini aldıktan sonra kavga etmeye başladılar, dev bacak orayı terketmek üzere tak tak kapıya doğru yürüdü mekândan çıkmak üzere ayağını kapıdan dışarı atar atmaz topuğunun aşırılığı sebebi ile sarsılıp ayağını burktu, yardım etmek isteyen garsonu eliyle tersledi. 


Bense bu sırada beyaz arabalı prensin gözüne takılmışım -hani anlarız ya biri bize bakınca gayri ihtiyari biz de ona bakarız- bakışlarını yakaladım, 2 cm’lik bacaklarımla hesabımı ödedim ve dev bacağa yardım ettim…
Yalebbim böyle de iyi, yardımsever bi insanım, evlat bile edinirdim gerekirse, o kadar hani –öhm-.
    
Otobüse binmek üzere durağa gidip oturdum, 3 dakika önce büfeden aldığım suyumu enseme tuttum. Hemen yanımda bir sarışın karşısındaki adama hararetli bir şekilde bir takım şeyleri hiddetle anlatıyordu. Bir arı eksik dedim, saniyesinde eliyle savuşturma hareketi yaptı. Karnını tuttu,

zamanı değil

diye bağırarak tüm şehri inletip dev bacaklarıyla kaldırım taşlarını çatlatarak uzaklaştı. Otobüs geldi, bindim ve gittim.


Dev bacaklarınız olabilir veya olmayabilir. Sarışın da olabilir veya olmayabilirsiniz. Bundan böyle dev bacaklar ve sarılar ciğerimsiniz sadece adonis adaylarıma sulanmayın yeter.





Ps:  Kışın ugege/ag/ugg giydim, evet bunu yaptım. Adeta elfler yanında bir hobit gururu ile giydim.
Ps-2: Yüzyıl önce yazdığım fakat yayınlayamadığım için henüz yayınlıyorum, zamanı kendime senkronize edeceğim, az kaldı az.


21 Eylül 2012 Cuma

Ben kimim? Blogun amacı nedir?

Merhaba.

Ben Ferro. Şarkıcı soyadı, ilaç ismi, Feriştah kısaltması diye düşünebilirsiniz ya da bambaşka bakış açılarından bana ulaşabilirsiniz. Bu blog "milletin kızları"nın aileme vermiş olduğu yetkiye dayanarak beni benden almasıyla açılmıştır.

24 yaşında ekonomik özgürlüğü olan buna rağmen baba bursu olmadan bir adım ileri gidemeyen hatunum. Baba bursu olmadan yaşayamayışım parayı hala idare edemememden kaynaklı yoksa oldukça taşaklı bir işim, saygılı bir konumum var. Nabza göre şerbeti de beceririm ama her şeye rağmen biri "aa bak kuş" diyerek geyik yapsa parmağıyla gösterdiği yere bakıp "hani" diyecek kadar saf bir yaratığım.


İçerik kısmına gelince, yer yer dedikodu, bazı bazı bilim olacağı gibi anne-baba-çocuk, hoca-öğrenci, advisor-asisstant, kız-erkek ilişkileri üzerinde de ilerleyen zamanlarda bolca makale bulabileceksiniz.

Şimdiden hepinize keyifli okumalar, umarım zaman kaybı diye nitelendirmezsiniz.






Öpüyorum efenim.


Kimler geldi kimler geçti